11 Aralık 2011

Çocuk Ruh Sağlığı (sayfa 44 araştırma)

AİLENİN TANIMI, YAPISI VE ÖNEMİ
Aileyi araştırma yaparken beğendiğim 2 tanımda toplamak istiyorum:
1.     
  TANIM:   Ailenin Tanımı ve genel değerlendirme:  Aile ana-baba çocuklar ve tarafların kan akrabalarından oluşan ekonomik ve toplumsal birliktir. Toplumun en küçük birimidir. Bunun içindir ki toplumlardaki değişim aile yapısını da birebir etkileyecek, toplumun biçimlenmesini sağlayan sosyoekonomik ve kültürel koşullara aileyi de biçimlendirecektir. Ailenin toplumda belli görevleri vardır. Biyolojik yani üremeyi devam ettiren kurum olması, ekonomik görevi, koruyuculuk görevi, psikolojik görevi ve eğitim görevi.

2.      
TANIM:  Aile; insanın dünyaya gelmesinin meşru zemini. Anne ve baba adı verilen mühendislerin, Allah'ın verdiği çocuk denilen malzemeyi işleyerek topluma, renk renk, çeşit çeşit kişilikte insanları yapılandırıldıkları kurum.
 Aile; insanı insan olmaya ve daha sonra da topluma hazırlayan donanma üssü. İnsanı insan yapacak cevherleri şartsız sevgi, doğru ilgi ve değer suyu ile dengeli bir şekilde büyütüp, kendi inandıkları ve yaşadıkları yol haritalarını da eline verip hayat yolculuğuna uğurladıkları ana istasyon.
    
AİLENİN ÖNEMİ İSE;
Yine araştırırken gördüğüm sitelere ve okuduğum yazılara göre aile; ‘toplumun en küçük birimidir’, ‘toplumun temel yapı taşı’, ‘dünya nüfusu için aile planlaması ve aile’ yada ‘Türkiye’nin geleceği için aile’ gibi başlıklar ve yazılar okudum. Ama bunlar biraz bana uzun ve sıkıcı geldiği için kendim bu konuyu özetleyerek yazmak istedim. Bence ‘Ailenin Önemi’ diye bir başlık, bir kavram, bir düşünce olmamalı. ‘Neden?’ diye sorarsınız çünkü, Aile zaten önemli, insanlığın ve toplumun devamı, gelecek nesillerin ruh sağlığı için mühim. Yani sonuç olarak ‘AİLENİN ÖNEMİ’ adı altında bir konuyu tartışmaya bile gerek olmasığını düşünüyor, eğer ilerde daha güzel bir dünyaya (her bakımdan) sahip olmak istiyorsak son söz olarak; AİLE  demek istiyorum.

 MODERN DÜNYADA EVLİLİK
(Bu konu ile ilgili hoşuma giden bir makale yayınlamak istedim)
 
    ''Çağdaş dünyada evlilik müessesesinin çabuk yıprandığı durumu, bireysel düzlemde esefle gözlemlediğimiz bir vaka. İstatistikler de bu sosyal sorunun varlığını doğrulamakta ve giderek artacağının da sinyallerini vermektedir.Nikahın modern dönemlerde zamana karşı dayanıksız kalması, "Ne oluyor?" sorusunu aslında her kesimde sordurmaktadır.
Öncelikle şunu söyleyelim: Geleneksel kültürünü çatlatan, sâbit değerlerinde tereddütler yaşayan ve modern hayat tarzına yelkenlerini açmış her toplumda yaşanan bir fenomen bu. Doğu'da da Batı'da da durum değişmiyor. Müslüman ve Hıristiyan dünyada da, Hindu ve Budist dünyada da durum aynı.
Bunun temel nedeni, evlilik müessesesinin toplumların modernleştikleri ölçüde zamana karşı dayanıklılığını yitirmesinde yatmaktadır.
     İnsanoğlu kadar eski olan evlilik kurumu toplumların algı dünyalarındaki dönüşüme paralel dönüşüyor, bu zeminde evlilikten beklentiler farklılaşıyor, kutsalla anlamını bulan nikah anlam zenginliğini kaybediyor.Boşanma oranları bugün olduğu gibi büyük toplumsal bir soruna mâzide dönüşmediyse, evlilik müessesesinin kendisini tehdit eden bir noktaya hiç ulaşmadıysa, sebebini bahsettiğim algı dünyasındaki dönüşümde aramak gerek.
Bugünkü sorunun çapının küresel boyutlara ulaşması insan neslinin sayısının artması, istatistiklerin düne nazaran bugün daha bilimsel yapılması, dünyanın bir köşesinde yaşanan hadiselerin iletişim teknolojisi sayesinde diğer köşelerinde de akis bulması gibi nedenlerle izah edilemez, çünkü sorun daha derinlerde. Bu tür açıklamalar bir yere kadar geçerli olmakla beraber, yaşanan vakayı izah etmekte yetersiz kalmaktadır. Oysa sorunun özünü, tekrar etmekte fayda görüyorum, modern insanın zihin kurgusu ve bu kurguya paralel hayattan beklentileri oluşturmaktadır.

    Velhâsıl, hayat, modern evlilikler için çok uzun. Eşler, evlilikten umduklarını bulamayınca, çareyi hızlı çağın ruhuna uygun hızlı boşanmalarda arıyorlar. Bu da dünya cennetini dünyada kuramayan modern yığınlarda hayâl kırıklığı üretmektedir.''

 ANNE – BABA OLMAK
(konusu ile ilgili makale)

Anne baba olmak toplumsal hayat içinde önemli bir geçiş sürecidir. Bireyler çocuk sahibi olduklarında çekirdek aile olarak kabul edilirler.

Bu geçiş bir çok toplumda çok önemsenir. Çocuk sahibi olmaya karar verme sürecinde hem toplumsal kurallar hem de anne-baba adaylarının hazır hissetmeleri belirleyicidir. Bir çok toplum anne-baba olmayı teşvik ederken bir yandan da anne-baba adaylarının çocuk eğitimi ve gelişimi konusundaki bilgilenmeleri geleneksel yöntemlerin kullanılması yoluyla gerçekleşir.
Özellikle bizim toplumumuzda aile büyükleri çocuğun nasıl büyütülmesi ve nasıl eğitilmesi gerektiği konusunda söz sahibidirler. Anne-baba adayları da bu konuda bilgi ve deneyime sahip olmadıkları için kendilerinden daha deneyimli kişilerin yöntemlerini uygulamayı tercih ederler.

Yapılan araştırmalar birçok anne-babanın yeterince hazır hissetmedikleri ve bilgi sahibi olmadıkları halde sırf “olması gerektiği” için çocuk sahibi olduklarını göstermektedir. Bu da sonrasında hem çocukla ilişkide hem de onun eğitimi ve gelişimiyle ilgili problemlerin çözümünde anne-babaların sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır.

Aslında anne-baba olmak çok ciddi hazırlık gerektiren bir durumdur. Anne-baba rolü çok fazla sorumluluk isteyen, geri dönüşü olmayan, bir çok bilgi ve beceri edinmeyi ve sosyal anlamda bir çok fedakarlıklar yapmayı gerektiren bir roldür. 



  Türkiye İstatistik Kurumu  2011 Yılı;
     Evlenme Ve Boşanma İstatistikleri

Evlenme İstatistikleri
  
Bu yılın ikinci çeyrek verilerine göre, 3 aylık dönemde 169 bin 787 çift evlendi. Evlenenlerin sayısında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,7 artış meydana geldi. Evlenme sayısında en büyük artış yüzde 9,3 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gözlenirken, Ortadoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 0,5’lik bir düşüş görüldü.

Boşanma İstatistikleri
  
2011 Boşanma istatistiklerine göre, 2010 yılının 2. döneminde 33 bin 139 çift boşanırken, 2011 yılının 2. döneminde 33 bin 702 çift boşandı. Geçen yılın aynı dönemine göre boşanma sayısı yüzde 1,7 arttı. Boşanma sayısında en fazla artış yüzde 8,3 ile Doğu Marmara Bölgesinde gözlendi. Bu dönemde boşanma sayısında en fazla düşüş yüzde 10,6 ile Ortadoğu Anadolu Bölgesinde gerçekleşti.
Bu arada 2011 yılı ikinci döneminde meydana gelen boşanmaların yüzde 40,1’i evliliğin ilk 5 yıl içinde, yüzde 24,3’ü ise 16 yıl ve daha fazla süre evli olan çiftlerde gerçekleşti.
(bu istatistikler en yakın zamanda yapılan; nisan, mayıs, haziran aylarını kapsamaktadır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder